Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Mersin Şube Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Erkan, Birleşmiş Milletlerin(BM) 1999 yılında kadınlara yönelik aile içi ve sokakta ki şiddete dikkat çekmek amacıyla 25 Kasım gününü ‘kadına yönelik şiddeti önleme günü’ olarak ilan ettiğini belirtti.
“Özellikle doğu kültüründe ve İslam ülkelerinde ve de ülkemizde giderek artan kadına yönelik şiddete karşı oluşan toplumsal tepkiler bugünü özellikle önemli kılıyor.” diyen Başka Serdar Erkan, “Ülkemizde 2023 yılında 268 ve 2024 yılının ilk on ayında 327 kadın öldürülmüş 521 kadına da şiddet uygulanmış. Bu konuda özellikle 22 yıldır ülkeyi yöneten siyasal İslamcı iktidarın önleyici tedbirler konusunda ciddi bir adım atılmaması ve her geçen yıl kadın ölümlerin artması toplumsal tepkiyi artırıyor. Siyasal iktidarın, özellikle tarikatları destekleyen öne çıkaran tutumları tarikatlar içerisinde kadınların ikinci sınıf muamele görmesi, ilkokullara kadar giren tarikatların küçücük çocuk kız öğrencilerin başlarını örtmesi kadını sadece bir cinsel obje olarak görmesi, aslında bu şiddet ortamını beslediği konusunda yaygın bir kanaat vardır. Özellikle mahkemeye intikal eden şiddet davalarında şiddeti yapan erkeğin çoğunlukla iyi hal indiriminden yararlanması bu durumu teşvik eden bir uygulamadır. Ancak biliyoruz ki mahkemelere intikal etmeyen binlerce kadına şiddet uygulaması Türkiye’nin özellikle kırsal bölgelerinde yoğun olarak yaşanmaktadır. Bu gelişmelere kadınlar Türkiye’nin her yerinde örgütlenmeye çalışarak KADINA ŞİDDETİ ÖNLEYECEĞİZ PLATFORMU çatısı altında buluşuyorlar ve Türkiye’nin her ilinde etkinlikler düzenliyorlar.” diye konuştu.
“1923 TÜRK DEVRİMİ
KADIN DEVRİMİDİR”
“Aslında, 1923 TÜRK DEVRİMİ özünde bir KADIN DEVRİMİ’dir. Özellikle 1926 medeni kanun ilanı ve 1936’da kadınlara seçme ve seçilme hakkının veril-mesiyle bugün kadınlarımız İslam devletleri içerisinde ve hatta birçok batı dünyasındaki devletlerden daha ileri haklara sahiptir. Ancak uygulamada Türk devrimi eğitim hamlesini 100 yıldır sonuçlandırmadığı için ve hala kız çocuklarının 4+4+4 uygulamasıyla eğitimden uzaklaştırılması, çocuk gelinlerin sayısının artması nedeniyle hala kadına yönelik şiddet çok yaygındır.“ diyerek konuşan Erkan, “İçinde bulunduğumuz neoliberal kapitalist ekonomik sömürü ikliminde kadınlar çok daha zor durumdadır. Kadınların ekonomik özgürlüğünün giderek artırması yerine, iş yeri kapanmalarıyla giderek anne ve babaların işsiz kalması nedeniyle aile içi şiddet intiharlar ve cinnet getirerek aile katliamları maalesef çok yaygınlaşmaktadır. Kadına yönelik istihdamın nüfusumuza oranla hala çok düşük olması, kadınların erkeklerden daha az ücret alması kadının aile içinde de eşit görülmemesi sonucunu doğurmaktadır. Ülkemizdeki , kadına yönelik şiddet sadece yetişkin kadınlarla sınırlı değildir. Özellikle kız çocuklarına yönelik çocuk cinayetlerinin ve istismarlarının ne boyutta olduğunu Diyarbakır’da yaşanan kız çocuğu Narin’in ölümü ile toplum olarak Günlerce yaşadığımız sosyal travma ile bir kez daha içimizde yoğun olarak hissettik. Halen uygulamada olan -6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi- yasasının uygulamada yeterli olmadığı görülmektedir gerek şiddet yaşanmadan gerekse yaşandıktan sonra daha fazla caydırıcı hukuki ve sosyal uygulamalar hayata geçirilmek zorundadır.” şeklinde vurgu yaptı.
“SADECE CAYDIRICI CEZA VE ÖNLEMLERLE BU SORUN ÇÖZÜLMEZ!”
“Öte yandan, sadece caydırıcı cezalar ve önlemlerle bu sorunun üstesinden gelmek mümkün değildir.” diyen ADD Mersin Şube Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Erkan, “Öncelikle erkek çocukları olmak üzere eğitim sistemimizde şiddete yönelik bir müfredat oluşturulması da önemlidir. Bu çerçevede kesintisiz 12 yıllık eğitim kız ve erkek çocukları için zorunlu olmalıdır. Çünkü ailelerde yaşanan şiddette kız ve erkek çocuklar aynı travmayı yaşamaktalar ve şiddeti normal bir davranış olarak benimsemektedirler. İslamiyet öncesi Türk topluluklarında kadının yerinin erkeğin yanında ve eşit olduğunu gösteren birçok efsane ve kanıtlarla doludur. Özellikle erkek kağanların, eşleri için -O Benim HAN’IM- diyerek yücelttikleri, kurultaylara ve toylara birlikte katılarak açılışları ve eğlenceleri beraber yaptıkları bilinmektedir.
Bugün Anadolu’nun birçok köyünde kadın ve erkeğin düğünlerde ve tarlada bahçede işlerde birlikte çalıştığı bilinmektedir. “Allah ve insan sevgisine” dayanan Anadolu Müslümanlığı, Kadını hep eşit görmüştür. Bunun sonucunda İstiklal Savaşı’nda kadın erkek cephede düşmana karşı mücadele ettikleri bir gerçektir. “Allah korkusuna” dayanan Arap Müslümanlığı kadını hep köle görmüş ve ezmiştir. Bu nedenle Orta Doğu ve kuzey Afrika’daki birçok Müslüman toplumunda -emperyalizmin sömürü sistemi- çok uzun yıllar sürmüş, bir kısmı hala demokrasiye geçememişlerdir. Bunun en önemli örneği Suudi Arabistan krallığıdır kadınlar daha yeni geçtiğimiz yıllarda araba kullanma hakkını yeni kavuşmuşlardır. Bunu da kendileri mücadele ederek kazanmamışlar, kralın bir lütfu olarak almışlardır. Cumhuriyetin kuruluşunda, başta Halide Edip Adıvar ve Tarsuslu Adile Çavuş olmak üzere birçok, Türk kadını gerek cephede, gerek sosyal hayatta erkeği ile birlikte mücadele etmişlerdir. Özellikle kız çocuklarının ilkokuldan sonra eğitimden kopmalarının önüne geçilmeli, tarikatların okullardaki etkinliğine derhal son verilmelidir. Çünkü tarikatlar, küçücük kız çocuklarının başlarına Arap türbanını geçirerek, kadınları ikinci sınıf varlıklar durumuna düşürerek kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran, resmi eğitimden uzaklaştıran örgütlerdir. Bu nedenle kadınlar 25 Kasım’ı bu tür anlayışlarla ve tarikatlarla -bir mücadele günü- olarak görmeleri gerekmektedir.” şeklinde konuştu.
“MÜCADELE BAYRAĞI DAHA DA YÜKSELTİLMELİ”
Başkan Serdar Erkan sözlerini şöyle noktaladı:
“Öte yandan Türkiye’de kadınların özellikle şiddeti önleme konusunda örgütlenmesinin yaygınlaşması da önemi büyüktür. Ancak bunun için özellikle tarikatları destekleyen Siyasal İslam iktidarının demokratik ve meşru yollardan son bulması ve 25 Kasımgününü bir anma veya kutlama değil, bir MÜCADELE GÜNÜ olarak görülmesi ile mümkündür. Bu nedenle Türkiye’deki tüm kadınların bu bilince erişmeleri için eğitim için ve şiddete karşı daha yoğun örgütlenmeye ihtiyaçları vardır. Atatürk’ün kadınlarımız ve toplumsal gelişmemiz için söylediği şu ifadelerle dikkatinizi çekmek istiyorum.
‘Mümkün müdür ki, bir toplumun bir ayağı yere zincirle bağlı olsun, diğer ayağıyla ileriye koşup, yükselebilsin’ Konuşmamı, tüm kadınlarımızın ve kız çocuklarımızın hak ettikleri eğitimi almaları ve de her türlü şiddetin önlenmesi için siyasal yaşamda da daha etkin olarak, gerekli yasal ve sosyal düzenlemeleri TBMM’den çıkarılması için her yıl 25 Kasım’da mücadele bayrağının daha da yükseltilmelerini dileyerek tamamlıyorum. Türkiye Cumhuriyeti ancak bu şekilde asırlardır bir ayağına bağlanmış olan zincirden kurtularak ‘Çağdaş Uygarlık Seviyesinin Üstüne’
yükselebilir.
ÜLKEMİZDE BİR GÜN KADIN CİNAYETLERİNİN VE ŞİDDETİN TAMAMEN ORTADAN KALKMASI DİLEĞİYLE…”