MUSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Altuğ Karataş, Türkiye’nin iklim hedeflerine ulaşabilmesi ve enerji arz güvenliği için nükleer enerji yatırımlarının anahtar rol oynayacağını söyledi. Türkiye’nin hızla büyüyen bir ülke olduğunu ve buna bağlı olarak enerji talebinin arttığını dile getiren Karataş, “Son 20 yılda doğal gazda ve elektrikte talebin neredeyse 3 katına çıktığını, yıllık yaklaşık yüzde 4,5’in üzerinde bir elektrik talebi artışı olduğunu görüyoruz. Bu nedenle de enerji güvenliğini ve bağımsızlığını artırmak ve bölgesel, küresel enerji piyasalarında önemli bir aktör haline gelmek için Türkiye son yıllarda stratejik adımlar atıyor. 2010’da Rusya Federasyonu ile yapılan anlaşma çerçevesinde hayata geçirilen Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) de o stratejik adımlardan biri” dedi.
Nükleer santralin Türkiye’nin 70 yıllık hayali olduğunu ifade eden Karataş, “Akkuyu NGS ile 4800 megavat nükleer kapasite devreye girecek. Gelecekte ülkemizin toplam 20 bin megavatlık nükleer kapasiteye ulaşması, Türkiye’nin enerji çeşitliliğini artırmasını ve karbonsuz enerji üretimini sağlayacak. Yeni yatırımlar, ülkemizin enerji arz güvenliğini sağlamanın yanı sıra maliyetleri düşürerek rekabet gücünü artıracak. Nükleer enerji, bir ülkenin enerji karmasında mutlaka yer alması gereken, klasik iddialarla değerlendirilemeyecek kadar kıymetli bir teknoloji” diye konuştu.
COP29 nükleerde yeni bir yolu simgeliyor
Karataş, Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29. Taraflar Konferansı’nda (COP29) gelişmiş çok sayıda ekonominin de yer aldığı 31 ülkenin nükleer kapasiteyi 2050’de 3 katına çıkarmak için deklarasyona imza attığını ve böylelikle küresel ısınmayla mücadelede nükleer enerjinin şart olduğunu gösterdiklerini belirtti.
COP29’un Türkiye için nükleerde yeni bir yolu simgelediğini kaydeden Karataş, “Türkiye’nin enerji arz güvenliği, dışa bağımlılığının azaltılması ve iklim değişikliğiyle mücadelede nükleer enerji kritik bir öneme sahip. Güvenli ve yüksek üretim kapasitesi, düşük karbon emisyonu ve düşük arazi kullanımı gibi sebeplerden dolayı çok güçlü bir enerji kaynağı. Nükleer enerjide yeni yatırımların artması Türkiye’yi nükleer kulübün etkin bir üyesi haline getireceği gibi bölgesel ve küresel güç olmasını destekleyecek. Net sıfıra giden yol iddialı eylemler gerektirir. COP29’un gösterdiği gibi, nükleer enerji bulmacanın sadece bir parçası değil, aynı zamanda temiz enerji geleceğinin temel taşıdır.” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin en büyük ithalat kaleminin çok uzun yıllardır enerji olduğu düşünüldüğünde makroekonomik istikrar için nükleer enerjinin önemine dikkat çeken Karataş, “Akkuyu’da 4 reaktörün yapımı devam ediyor. Sinop ve Trakya ile 3 büyük ölçekli santrali, yani yaklaşık 12 reaktörü devreye almalıyız. Küçük modüler reaktörlere de ihtiyaç var. 2050’de 20 bin megavatlık nükleer kurulu güce sahip olma hedefini çok önemli buluyorum. Türkiye’nin iklim değişikliği mücadele programı; nükleer, yenilenebilir enerji ve verimlilik çevresinde şekillenen bir anlayışla yürütülüyor” değerlendirmesinde bulundu.
Yenilenebilir ve nükleer el ele
İklim krizini çözmek için bütünleşik yaklaşımın şart olduğunu dile getiren Karataş, şunları söyledi: “Net sıfır emisyona ulaşmak için temiz enerji endüstrileriyle çalışmaya devam etmemiz gerekiyor. Nükleer enerji, rüzgâr, güneş, hidro gibi düşük karbonlu enerji kaynakları birbirini destekleyici şekilde enerji karmasında olmalı. Yenilenebilir enerji sektöründe de son 20 yılda özel sektörün de eşlik ettiği etkileyici bir başarı hikayemiz var. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre son 20 yılda yenilenebilir kurulu gücümüz yüzde 59 arttı. Rüzgâr santrali kapasitemiz yaklaşık 12 bin 500 megavata, güneş santrali kapasitemiz 18 bin 700 megavata ulaştı. Önümüzdeki 11 yılda ise mevcut rüzgâr ve güneş kurulu gücünün 120 bin megavata çıkarılması hedefleniyor. Ancak bildiğimiz gibi, rüzgâr ve güneş santralleri hava koşullarına bağlı enerji üretiyor. Yüksek maliyetli enerji depolama sorunları yaşıyor. Bu durumda gerçekçi düşünmeli ve elektrik üretimini hızla artırıp azaltabilen, temiz, güvenli ve istikrarlı enerji kaynaklarını da devreye almalıyız. Nükleer minimum altmış yıl boyunca gece gündüz, 7 gün 24 saat, hava koşullarına bağlı olmadan, kesintisiz, ihtiyaç duyulduğu kadar üreten, esnek, uygun fiyatlı ve güvenli bir temiz enerji kaynağı. Yenilenebilir ve nükleerin el ele vererek iklim değişikliği ile mücadelede kilit rol oynadıklarını görmek mümkün.”
Yeni nesil güvenli teknolojiler kullanılıyor
Nükleer santrallerde artık yeni nesil teknolojilerin kullanıldığını, tasarımlarda güvenliğin öncelik olduğunu vurgulayan Karataş şunları ifade etti: “Nükleer santral tasarımları başta deprem olmak üzere yangın, tsunami, uçak çarpması, sel gibi birçok doğal ve yapay afetlere karşı dayanıklı olacak şekilde yapılıyor. Örneğin Akkuyu’da kullanılan 3 artı nesil VVER-1200 reaktörleri VVER serisinin en son ve güvenirliği test edilmiş bir teknolojisi. Derinlemesine güvenlik anlayışı yer alıyor. Olası riskleri önlemek ve azaltmak için sağlam muhafaza yapıları, yedekli soğutma sistemleri, acil durum kapatma sistemleri, aktif ve pasif güvenlik mekanizmaları da dahil olmak üzere çok katmanlı güvenlik özelliklerine sahip.”
“Yeni yatırımlarda deneyimli kuruluşlar önemli”
Dünyada yapay zekâ kullanımının artması ve büyük veri merkezleri gibi trendlerin büyük bir elektrik ihtiyacını da beraberinde getirdiğini belirten Karataş, çok uluslu büyük şirketlerin de düşük karbonlu seçenek olarak nükleere yöneldiklerinin altını çizdi. Nükleerin düşük karbonlu elektrikten daha fazlasını sağlayabileceğini, ısıtma ve ulaşım gibi diğer sektörlerin de karbonsuzlaştırılmasını destekleyeceğini söyleyen Karataş, şöyle devam etti: “Türkiye yeni dönemde yeni nükleer yatırımları için çalışmalarını sürdürüyor. Sinop’ta ikinci ve Trakya’da üçüncü nükleer santral için görüşmeler yapılıyor. İlk nükleer santralimiz Akkuyu, Rusya Devlet Nükleer Şirketi Rosatom iş birliği ile inşa ediliyor. Yeni nükleer enerji yatırımlarında Rosatom ile sinerji devam edebilir başka taliplerde çıkabilir. Deneyim kazanmak ve teknoloji transferi için bizim kendini ispat etmiş partnerlere ihtiyacımız var. Akkuyu NGS’de nükleer sektörde üretim ve mühendislik alanında tecrübe kazanılıyor. Uzman personeller yetişiyor. Nükleer santral yapımına ürün ve hizmet verebilecek firmaların kurumsal altyapısı güçleniyor. Akkuyu NGS’de yerlileşme potansiyeli %40’a yaklaştı. İkinci nükleer güç santralinde yerlilik payını %60’a çıkarma hedefi var. Yerlileştirme ile elde edilecek bilgi ve deneyim, Türkiye için nükleerde yeni bir ihracat kalemi oluşturma fırsatını da doğuruyor. Türk nükleer sanayi gelişiyor.”