Türkiye, artan enerji ihtiyacı, fosil yakıtlara bağımlılık ve küresel çevre politikalarının etkisiyle enerji portföyünü yeniden şekillendiriyor. Bu süreçte nükleer enerji; sıfıra yakın karbon salımı, kesintisiz üretim kapasitesi ve sistem istikrarına katkısıyla öne çıkıyor. Uzmanlara göre nükleer enerji, yalnızca bir alternatif değil, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasında stratejik bir zorunluluk.
“Nükleer enerji sistemi dengeler, karbonsuzlaşmayı hızlandırır”
Prof. Dr. Ahmet Demirak, nükleer enerjinin her saat, her koşulda sıfır karbonlu elektrik üretme kapasitesiyle enerji sisteminde kritik rol oynadığını belirtti. “Nükleer enerji, şebekeyi stabilize eden ve rüzgar ile güneş gibi diğer yenilenebilir kaynaklarla sinerji yaratan bir kaynaktır” diyen Prof. Dr. Demirak, “Bu özelliğiyle sistemde dengeyi sağlayarak karbonsuzlaşmayı hızlandırır. Nükleer enerji hem şebekeye güvenlik getiriyor hem de yenilenebilir kaynakların istikrarlı entegrasyonunu sağlıyor. Nükleer enerji olmadan ne enerji güvenliği sağlanabilir ne de iklim hedeflerine ulaşılabilir” ifadelerini kullandı.
“Yenilenebilirler kadar güvenilir, fosil yakıtlardan çok daha temiz”
Nükleer enerjinin yaşam döngüsü bazında kömürden yaklaşık %99, doğalgazdan ise yaklaşık %95 daha az karbondioksit yaydığını vurgulayan Prof. Dr. Demirak, “Rüzgâr ve güneş gibi kaynakların aksine, kesintisiz enerji üretimi sayesinde nükleer enerji şebeke voltajını ve frekans istikrarını korur. Bu yönüyle hem yenilenebilir hem de fosil kaynaklardan çok daha güvenilir bir enerji seçeneğidir” diye konuştu.
“Avrupa’da yaşanan krizler nükleerin önemini hatırlattı”
Avrupa’da nükleer enerjinin karbon nötr hedefler ve enerji bağımsızlığı açısından stratejik önem taşıdığını vurgulayan Prof. Dr. Demirak, nisan ayında İspanya ve Portekiz’de yaşanan yaklaşık 16 saatlik elektrik kesintisini hatırlattı. Prof. Dr. Demirak, “Bu tür durumlar, Avrupa’nın karbon içermeyen, hava koşullarından veya yakıt ithalatındaki kesintilerden etkilenmeyen nükleer enerjiye olan ihtiyacını açıkça ortaya koyuyor” dedi.
AB’nin 2050 net sıfır hedefi doğrultusunda nükleer enerjinin çok önemli bir enerji kaynağı olduğuna işaret eden Prof. Dr. Demirak, “Çok hızlı inşa edilen, daha güvenli ve ölçülebilir olacak şekilde tasarlanan Küçük Modüler Reaktörler (SMR) gibi yeni nesil çözümler hayata geçirilmelidir. Fransa, enerjisinin %70’ini nükleerden sağlıyor. 2035 yılına kadar altı yeni reaktör yapmayı ve mevcut tesislerin ömrünü uzatmayı planlıyor” değerlendirmesinde bulundu.
“Türkiye için artık bir seçenek değil, zorunluluk”
Türkiye’nin yılda yaklaşık %4 oranında artan elektrik talebi ve %70’i aşan enerji ithalatına dikkati çeken Prof. Dr. Demirak, bu tabloyu şöyle anlattı: “Enerjisinin %70’inden fazlasını ithal eden Türkiye, hem arz güvenliği hem de iklim taahhütleri açısından nükleere yönelmelidir. Paris Anlaşması’nı onaylayan ve 2053 net sıfır hedefi koyan Türkiye, Sinop Nükleer Güç Santrali’nin inşaatına vakit kaybetmeden başlamalıdır. SMR konusundaki yatırımlar da ertelenmemeli. 1970’lerden bu yana kurulamayan santrallerin ardından Akkuyu NGS ile gösterilen irade, SMR konusunda da gösterilmelidir.”
“Nükleer enerji dönüşümün tamamlayıcısıdır”
Enerji Verimliliği Uzmanı Altuğ Karataş da, yalnızca yenilenebilir kaynaklara dayalı bir enerji sisteminin Türkiye’nin büyüyen ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalacağını vurguladı. Karataş, “Güneş ve rüzgar enerji dönüşümünün vazgeçilmezidir. Ancak doğaları gereği süreklilik arz etmezler. Bu nedenle onları tamamlayacak, sisteme denge getirecek kaynaklara ihtiyaç vardır. İşte nükleer enerji burada devreye giriyor. Güneş ve rüzgar yeşil dönüşümün kalbi, nükleer ise bu sistemin omurgasıdır” dedi.
“Karbon ayak izini azaltıyor, ekonomik istikrarı destekliyor”
Nükleer enerjinin sıfıra yakın karbon salımıyla Türkiye’nin yeşil dönüşüm hedeflerine ve karbon ayak izini azaltma politikalarına önemli katkı sağladığının altını çizen Karataş, şöyle devam etti: “Nükleer enerji, fosil yakıt tüketimini azaltarak çevresel etkilerin sınırlanmasına ve uluslararası iklim taahhütlerinin karşılanmasına destek veriyor. Aynı zamanda dışa bağımlılığı azaltarak enerji arz güvenliğini ve ekonomik istikrarı güçlendiriyor.”
“Yeni nesil teknolojilerle daha güvenli bir gelecek mümkün”
Avrupa’daki enerji krizlerinin, sadece yenilenebilir kaynaklara dayalı sistemlerin risklerini ortaya koyduğunu hatırlatan Karataş, “Burada mesele yenilenebilir kaynakları eleştirmek değil, enerji karmasında denge sağlayacak şekilde planlama gerekliliğidir. Nükleer enerji, bu dengenin kilit unsurudur” ifadelerini kullandı.
Modern nükleer santrallerin güvenliğine de dikkat çeken Karataş, “Pasif güvenlik sistemleri ve uluslararası standartlara uygun tasarımlarıyla bu tesisler, geçmişe kıyasla çok daha güvenlidir. Yeni nesil teknolojilerle daha güvenilir bir gelecek mümkün” dedi.
Karataş, “Türkiye’nin Akkuyu ile başlayan, Sinop ve Trakya ile devam etmesi beklenen nükleer yatırımları da bu modern teknolojik yaklaşımı temel alıyor” diyerek sözlerini tamamladı.
